Fıtratınızda Hangisi Var ? Likya mı... Karya mı...

Ya da soruyu şöyle düzelteyim. Antik Likya'nın boy boy masmavi sedir ağaçları mı ? Karya'nın gölgesi zahter kekikleri ile dolu Kızıl çam ağaçları mı? size da_ha çok heyecanlandırıyor.

Üç günlük etkinliğin özetini size aktarmadan evvel heryönü ile birbiriyle uyumlu, olumsuzluklara rağmen hoşgörülü, samimi bütün sevgili arkadaşlarıma kucak dolusu teşekkürler ederim.

17 Mayıs sabahı yarım yamalak uyku görmüş ve fakat buna rağmen inatla mahmur bakan gözlerimi Ketenci oteli arıyor buldum saat 07:00 sularında, yıllar sonra Marmaris'te. Tabi ki sabah kahvaltısını bu otelde yapacak değiliz. Etkinliği Marmaris'ten katılacak elemanın verdiği buluşma noktası burası. Çok sürmedi, yolcuyu aldık. Bu arada alışveriş sabırsızlığındaki arkadaşlar açık gördükleri marketlere yöneldiler. Hemen gurubu topladım. İçmeleri bir başından ötekine yürüyerek geçeceğimiz için Karya yoluna girmeden önceki eksikleri tamamlamak fırsatımız bol bol olacak zaten. Marmaris doğasını bozarak büyümüş Türkiye'ye bir başka örnek. Keza İçmeler de öyle. Her yer beton. İçmeler'de terminal olduğunu sonradan anladığımız, İçmeler itfaiyesinin hemen yanıbaşındaki parkta, betondan yapılmış, ahşap görüntülü masalarda kahvaltımızı yapıyorken Bodrumdan sabahın erken saatlerinde yola çıkan Onur'da guruba katıldı. Kaç kişi olduk bilmiyorum. Tam sekiz kez sayma teşebbüsünde bulundum fakat başarılı olamadım.

34 kişi ( 32 yetişkin - 2 genç )
1 Aponun oğlu
Apo
Salih

derken 37 kişiyiz.

Kahvaltı sonrasında Apo ve Salih'e akşam bizi bekleyecekleri Bayır köyü sınırları içindeki Çiftlik koyunu tarif ediyorum. Sonra yürümek için kıpır kıpır yerinde duramayan guruba işaret veriyorum, kucağımdan dökülen misketler gibi İçmeler sokaklarında yola koyuluyoruz.

Önce çevre esnafın meraklı bakışları eşliğinde, Amos Butik otelin önündeki yoldan içmeler plajına yöneliyoruz. Arkamıza denizi ve devamındaki Marmaris bük'ünü alıp hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Fotoğraf sonrasında aynı yoldan İçmeler Vakıfbank şubesi yönünde yürüyoruz. Tarif öyle çünkü. Ana caddeyi geçiyor, ikiyüz metre sonra sola dönüyor, kurumuş dere üzerindeki köprüyü geçiyoruz. 100 metre gitmeden solda ilk ve başlangıç tabelasını görüyoruz.

Amos 10 km.

Devamında işarete denk gelmedik. Fakat tabelanın gösterdiği bölünmüş yola yöneldik. İlk birkaç metreden sonra soldaki sokağı tercih ettik hemen girişindeki beton direkte ilk kırmızı beyaz işareti görünce. Sokağın sonunu başka bir sokak kesti. Sola döndük ve yine bir iki metre sonra bu sefer ıslah edilmiş bir dere ile bölünmüş yola çıktık. İşaret yok, tahmini yürüyoruz. Sağa döndük. Çünkü ormana iyice yaklaştık. Yürümek bizim işimiz, devam ediyoruz. Bahçeleri ilaçlayan İçmeler eşrafından bir beyefendiye Karya işaretlerini soruyoruz. İlaçlamasını yaptığı, bahçesinde keçiler bulunan evin önünden on metre deniz yönünde yürüdükten sonra sağda işaretleri göreceğmizi söylüyor. Aynen öyle oluyor. Beton yarım metre yüksekliğindeki bir duvar üzerine arkasındaki 10 metrelik koca kayanın bir sağını bir de solunu gösteren tek noktadan çıkan iki uçlu kırmızı oku görüyoruz. Altında da " Amos " yazıyor.

Kayanın sağındaki birkaç basamakla yükselen patika. Solundaki düz ayak hemen arkasına kıvrılıyor. Elli metre gitmeden orman içinde her iki patika da birlişerek tırmanmaya başlıyor. Nereye... İçmeler'in güneyindeki yükseltiye tırmanıyoruz. Saat 09:40. Patika bizi güney-doğu yönünde, sırtı aşabileceğimiz en uygun geçide götürüyor. Zorlanmadan birinci yükseltiye ulaşıyor ve solumuzda görüntüye giren İçmeler'e şöyle bir nazar ediyoruz. 27 metre yükseltiden 370 metreye çok çabuk ulaştık. Deklanşörler çalışıyor. Patika belirgin fakat kırmızı-beyaz olanlarda iki işaret arası bazen elli metreyi buluyor. Boyut Likya'da alışılmışa göre daha küçük, ek olarak kırmızı noktalar var. Ayrımlarda gereken özen gösterilmiş. İşaretleri iyi okuyan birisi hiç tereddüte düşmeden yürüyebilir, rehber kitap filan almaya gerek yok.

Gurubun ön tarafı fırtına. En arkadaki ile aralarında bir saat fark var. Öte yandan rotanın bu kısmı zor değil. Tırmanışlar yumuşak. Patika çoğunlukla yan ilerliyor. Solumuzdaki deniz manzarası Turunç görüntüye girinceye kadar kesintisiz devam ediyor. Turunç görüntüye girince patika batıya dönüyor. Minik birkaç metrelik iniş çıkış ile Loryma otel önünden asfal yola çıkıyor. Otele gelmeden hemen birkaç dakika evvel, tek katlı bir inşaatın duvarlarını sulayan, eli hortumlu Turunçludan su takviyesi alıyoruz. 500 ml. içiyor, boşalan şişeyi de doldurup en içten teşekkürü dillendirerek yolumuza devam ediyoruz. Asfalt yola ilk ulaşan grup Reha, Şule-Jale kardeşler, Ahmet hoca, Cenk, Kemal, Tahsin hoca, Fuat hoca ...

Reha ile konuşuyoruz, hedef Turunç merkez. Gezinti teknelerinin oralarda biryerlerde gurubu toplayacağız.

Hava sıcaklığı yürüyüş için çok ideal. Orman içinde ara ara rüzgar yürüyenleri rahatlatıyor. Bunaltıcı bir sıcak yok.

Asfalt yoldan süratle Turunç merkeze indiğimizde saatlerimiz 14:00 sularında seyrediyor. 34 kişiyi bir araya getirmek biraz zor olsa da Atatürk heykelinin önünde buluşup, çay bahçesine geçiyoruz. Ankara'dan 10 saatlik yolculuğun peşine kendimizi Karia patikalarına vurmuşuz, biraz insaf ya hu.. erken acıkıyoruz. Ya da dinlenme ihtiyacı diyelim.
Burada yarım saat diye planlıyoruz ama bir saati buluyor molamız.
Mola sonrasında eksilen sularımızı tamamlamak için Şok market'e uğrayarak yola koyuluyoruz. Markete gelmeden, yol kenarında sebil çeşmeyi görünce boşalan su şişelerini oradan doldurmak daha doğru bir seçenek gibi görünüyor. Nitekim bu seçeneğin hakkını veriyoruz. Turunç'a inerken sahil kenarına yaklaşırken bir göbeğe gelmiştik. Göbekte yolun birisi doğrudan karşıya, Belediye binasının önünden geçerek güney'e, Turunç'un arka mahallelerine uzanıyor. Öteki solda, sahile doğru iniyordu. Şimdi sahilden kestirme ara sokakları kullanarak Belediye binasının önünden geçen o yola çıkıyoruz. Yol Belediye binasından sonra yine ikiye ayrılıyor. Birisi sola öteki yine doğru gidiyor. Biz soldakine ulaşıyoruz ve Güney-doğu yönünde sonuna kadar, sonradan parke taşlarla döşeli yolu tüketiyoruz. Yine bir köprüden geçiyoruz. Köprünün bulunduğu derenin deniz tarafında su var. Denizden gelen su içerilere kadar girmiş. Dağ tarafı kuru. Köprüden sonra yaklaşık 300 metre daha yürüduğumuzde bir beşyol ağzına geliyoruz. Ortada göbek var. Bulunduğumuz yolun hemen solundaki ilk yol gezinti teknelerinin ve Atatürk heykelinin olduğu iskeleye iniyor. Onun solundaki asfalt yol da Amos tabelası var. Ama araba yolu. Biz işaretli Amos yolunu arıyoruz. Sağdan soldan ahali o karayolunu söylüyor. Amos'a soldan gidiliyor. Soldan gidin... filan.. Sağımızdaki yol çok alakasız bir yöne, evlerin arasına meyilli olunca biz direk karşımızdakini ciddiye alıyor, işaret görmesek de onda ısrarcı oluyoruz. Çok uzun sürmeden işareti de görüyor ve doğru yolda olmanın enerjisi ile hem tempoyu hem de patikayı adım adım yükseltiyoruz.

Turunç'tan ayrılan patika da son parke taşını 14 metre rakımda bırakıyoruz. 330 metre'de Kumlubük'ün göründüğü mevkide en üst noktasına ulaşıyor ve hızla iniyor. İşaretlemeler halen çok iyi. hiç bir sıkıntı yok.

Turunç'ta kafamızı çevirdiğimiz her yönde satılık yazlık ev tabelaları görüyoruz. Ortak kanı bu köyde bir sıkıntı olduğu yönde. Köy mü dedim.. pardon..belde olacaktı...

Turunç - Amos arasındaki çıkışımızda arkada kalan, temposu düşen sayısında artış var. Yukarıda isimlerini verdiğim öndeki gurup elemanları için.... pardon ne temposu... yorulmak mı.. afedersiniz, ne diyorsunuz ?

Patika Kumlubük sakinlerinin çatılarını gösterdikten sonra bizi bir toprak yola indiriyor. Yolda sola yöneliyoruz. Amos antik kenti solda. Zaten işaretler de " sol " diyor. on onbeş metre sonra sağımızda Kumlubük'ü tepeden görebileceğimiz bir kayalık geçiyoruz. Görüyoruz da. Hatta fotoğraf bile çekiyoruz. Sonra tekrar yoldan işaretleri takip ederek yürümeye devam ediyoruz. Yol bitiyor ve patika olarak büyük bir kayalığın önünden yan geçiyor. Önümüzdeki tepenin sağından arkasına dolandığımızda aşağıdaki asfalt yolu fark ediyoruz. Turunç'tan geleni. Sağımızda Kumlubük ve tam karşımızda, denize burun şeklinde uzanmış Amos Antik Kenti kalıntılarının bulunduğu kara parçası. Yola iniyoruz. Antik kente girip vakit harcamak istemiyoruz. On dakika dinlenme molasında Antik kente giden öncü gurubu bekliyoruz. Onlar da gelince asfalt yolu kullanarak Kumlubük'ü terk edeceğimiz patikaya kadar yürüyoruz. Önce asfalt yoldan orman yoluna giriyoruz. Orman yolunu terk edip patikaya girdiğimizde saat 16:30, Kadırga burnunu aşıp birinci günün sonunda varış yerimiz olan Bayır köyünün, Kayalıyüzü mahallesine ineceğiz ki inişli çıkışlı bir arazide 9 kilometremiz var. Patikaya başlamamız ile birlikte etrafımızı zahter kekiklerinin nefis kokusu sarıyor. Orman yolu ile patikanın ulaştığı zirve arasında 60 metre yükseliyoruz. Bu çıkışta gurup beşe bölünmüş durumda. İnişe geçtikten yarım saat sonra Gerbe kilise kalıntılarının olduğu mevkiye geliyoruz. Gerbe kiliseden sonra sık orman içinde, çok net bir patikada yan geçişlerle inişli çıkışlı ilerliyoruz. Çiftlik koyu sağımızdaki uzun sırtın arkasında. Ne zaman bir soru gelse " ne kadar kaldı ? " cevap aynı.

" Şu sırtın arkasına ineceğiz..."

Evet öyle, fakat izlediğimiz bir patika var, dışına çıkamıyoruz. Patika bizi nereye isterse oraya götürüyor. Uymak zorundayız. Çünkü içinde bulunduğumuz arazi çok sert, solumuz derin ve çetin. İlerledikçe yükselmeye başladık. Yükseldikçe, özellikle kayalık bölgelerde solumuzda uçurum kenarlarından geçiyoruz. Son sırtları tırmanarak aşıyoruz. Yorulanlar mola süresini uzatmaya başlıyorlar. Rotayı hava kararmadan bitiremeyeceğimiz kesin ve fakat endişe yok. Güzel bir patikada, işaretler eşliğinde yol alıyoruz. Şartlar güzel, zifiri karanlıkta bile sorunsuz yürüyebilecek bir durumdayız.

Yorulanlar var. Fatih'in kan şekeri düşüyor. konuşmalarından anlıyoruz ki yürüyüş esnasında doğru dürüst beslenememiş. Zaten bu rota ona 5 numara büyük. Yorgunluktan ayakları titriyor. Molalarda sabit bir noktaya kımıldamadan uzun uzun bakıyor. Çantasından çıkarttığı kuru incir, üzüm ve diğer kuruyemiş karışımını yemesini öneriyoruz. Bir süre ayaklarını kaldırıp dinlenmesini sağlıyoruz. Bu işlemlerdan sonra en yakın gurup ile aramızda kırk dakikalık bir süre doğuyor. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor. Fatih toparladı, çıkışlarda da zorlanmadan yürüyebiliyor. Rotada son sırtı dönerken öndeki en yakın guruba ulaşıyoruz. Onlardan sonra da on dakikalık mesafede 20 kişilik büyük gurup var. Sesleri geliyor. Hava karardı fakat patika belli, işaretlerde öyle. Solumuzda aşağıda Çiftlik koyunun ışıkları görünüyor. Sol karşımızda, denizde uzaktaki büyüyük kara parçasında yerleşim yeri ışıkları var. Rodos.

Çiftlik koyu 750 metre aşağıda, kuş uçuşu uzaklık 1 kilometre. Zaten koyun ışıklarımızı görüdüğümüz anda bulunduğumuz patika derin bir uçurumu sıyırarak koya arkasını dönüyor ve Kayalıyüzü mahallesine yöneliyor. Hava iyice karardı. Çiftlik koyu arkamızda. Patika yumuşak inişte. En öndeki gurup Çiftlik koyuna iniyor. Reha minibüs ile yoldakileri de toplayarak Kayalıyüzü köyüne geliyor.

Birinci günün rotasını saat 21:30'da bitiriyoruz.

Ağzında minik bir adacık bulunan Çiftlik koyunda ufak çaplı bir marina var. Tekneler iskeleye yanaşıyor, elektrik ve diğer hizmetler alıyorlar. Henüz sezon açılmamış. Bir otel var, kapalı. Lokanta ve market var.
Kampımızı kumsalda ve kumsalın bir metre üstündeki, yolun kumsal tarafındaki kenarında kuruyoruz. Akşam yemeğini biraz geç de olsa yedikten sonra dolunayda plaj keyfini uzun tutuyoruz.  

22.05.2014. Ergün Erdem