Akdağ zirve tırmanışı ender güzellikte yürüyüşlerden biriydi.
Katılan arkadaşlara teşekkür ederim.
Akdağa gittiğimizi yakınlarıma anlattığım zaman ne yiyip ne içtiğimizi soranlara; “birinci gün 4-5 saat yürüyüp Tokalı kanyonuna kadar gidip geldik” dedim. Sonrada;
Dağdan indik çayıra,
Mevla bizleri kayıra.
Rehbere iyi bakın.
Akşam bizi doyura.
Ve benzeri maniler eşliğinde rehberin mutfağından “İskender yedik” deyince kimseyi inandıramadım. Bu yüzden (amma da atıyor diye düşündüklerinden) Akdağa çıktığıma bile inanmamış olabilirler.
Neyse, ne düşünürse düşünsünler. Yaptığım bir işi başkaları beğensin veya takdir etsin diye değil kendim için yapıyorum.
Hep uzaktan gördüğüm Akdağın, arkasında sakladığı asıl zirvesi, zengin bitki örtüsü ve yaylaları ile bir buzdağının görünen kısmı gibi olduğunu zirveye tırmanınca anlamış oldum.
Yıllardır çıkmak istedim oraya, ancak iyi gözle bakmıyorlardı dağa çıkana,
Hiç işin gücün yok mu.
Seni bekleyen yok mu.
Köpeği yol kocatır.
Sende hiç akıl yok mu.
Deyip beni yolumdan aldılar.
Görünüşü sakindi, ama tırmanınca anlaşılıyordu zorluğu;
Tepenin yokuşuna
Yoksulun kuruşuna
Aldanmayın sakın ha,
Akdağın duruşuna.
Manisinde olduğu gibi dağın da kendine mahsus manileri vardı. Ama, gelmeyin de demiyor, fırtınayı dizginliyor gibiydi;
Bitmeyen yollarıyla,
Dinmeyen rüzgarıyla,
Nazlanıyordu sanki,
Gel diyen bakışıyla.
Gene de temkinli olmak gerekir düşüncesiyle;
Bulutlara aldanma,
Hava açacak sanma
Tedbirini iyi al.
Sırıl sıklam ıslanma.
Diye arkadaşlarla kavilleşip adım adım zirveye ulaştık.
Herkese selam