Bolu / Ketenler köyü - Sebenardı köyü - Saçcılar Yaylası - Çetmi Yaylası - Sultanköy Yaylası - Hıdırşeyhler Yaylası

Yaşadığım her yeni rotada yeniden aşık oluyorum doğaya. Yıllardır hiç tereddüte düşmeden, bıkkınlık ve usanca meyletmeden üzerinde çalıştığım o günün rotasını yürürken ormanla oynarcasına dilediğimiz yerinden girip dilediğimiz yerinden çıkıyor olmayı, elaleme süs, hava olsun diye değil, ruhumuzu tıklım tıklım doyurmak adına hiç bilmediğimiz vadilerde, sonunu hayallerimize teslim ettiğimiz irili ufaklı dereleri takip ederken içinde kaybolduğumuz boyumuzla beraber eğrelti otlarının daha evvel hiç karşılaşmadığınız yeşilinde Amerikan dolarlarında olmayan huzuru, mutluluğu, kendine güveni, hayatı, yaşamayı üç saat öncekinden daha güçlü sevmeyi öğreniyoruz.

Ve biliyorum ki bunu dileyen herkes değil, yalnızca hakeden bulabiliyor.

8 Haziran, Pazar sabahı kapalı, yoğun bulutlu, hatta dokunsan ağlayacak bir hava ile vedalaşarak ayrılıyoruz Ankara'dan. Vedalaşıyoruz ama Kızılcahamam'ı geçmişiz, Sarının yerine gelmlişiz halen bir ayağını sürüyerek de olsa peşimizde.

Sarının yerinde kahvaltıyı kaçta bitiriyoruz, tekrardan yola kaçta düşüyoruz hiç dikkat etmedim fakat yer yer meraklısını heyecanlandıran mavi tonların da göründüğü parçalı bulutlu Gerede yakınlarına geldiğimizde saat 09:15'i gösteriyor. Gerede'de otoyol'a girip, Bolu, Kartalkaya sagında çıkıyoruz. Merkezden Mudurnu yoluna geçeceğiz, şehir merkezindeki tabela karmaşası nedeniyle iyi bidiğimiz Mudurnu yolunu bulmakta zorlanıyoruz. Göynük tabelasının ön planda olduğu yönlendirmelerin bizi ulaştırdığı yolda, Bolu'dan ayrıldıktan yirmi dakika sonra Pelitçik - Ketenciler sapağından sola giriyoruz. Minibüsümüzün camından gördüğümüz kadarı ile çevreye o her doğa insanının koşulsuz bayıldığı, özlem duyduğu, seyretmekten doyamadığı Karadeniz yeşili hakim.

Göynük ama aynı zamanda da Mudurnu yolundan Pelitçik-Ketenler köyü yönünde virajlara başladığımızda ağır ağır yükseldiğimizi de görüyoruz. Bir kilometre gitmeden Ketenler köyü tabelası bizi sağa, daha virajlı olan yola yönlendiriyor. Yolun devamında Pelitçik köyünün filanca mahallesinin içinden geçiyoruz. Sonra solumuzdan, Pelitçik köyü merkez mahallesinden gelen asfalt yol ile birleşiyor ve sağa Ketenler köyüne devam ediyoruz. Ketenler köyüne 1 kilometre kala köyden önceki son virajdan çıkar çıkmaz hafif rampaya başlamadan minibüsümüzden iniyoruz. Hazırlıklar tamamlanıyor ve solumuzdaki orman yolunda önce doğu sonra da güney doğu yönünde dev köknarların arasındaki koşturmacamız başlıyor. Bolu kuş uçuşu 18 km doğumuzda ve 600 metre altımızda.Hava parçalı bulutlu, çoğunlukla batı, kuzey batı tarafımızda zayıf bir mavi bulutların arasından bir görünüyor bir kayboluyor, sıcaklık 20 derece. Yönümüz Güney-doğu ama aslında Güney. Güneyimizde 1870 metrelik, Ketenler köyünün üstünde, Pelitcık yaylasının hemen burnunun dibinde, doğusunda Saçcılar yaylasının da bulunduğu yükselti birinci varış noktamız, sisten görünmüyor. Aşağıdan bakınca eteklerindeki köknar ormanının tepeleri sisle örtülü.

15 kişiyiz ve tekleyen, öyle olacakmış ihtimali veren tek kişi yok. Guruptaki herkes mükemmel yürüyüşçü olmanın da ötesinde insana yüzde yüz güven veren birer dost.

Bu yürüyüşümüzde ön ve arka olarak iki motorola telsiz kullanıyoruz. Doğanın pompaladığı heyecan nedeniyle kendinden geçen, coşan ön tarafın hızını kesmemek ve fakat aynı zamanda da bağlantıyı doğru kurabilmek için telsiz gerçekten çok büyük yardımcı aslında. Elimizde böyle bir imkan varken neden üşengeçilik yapıyor sürekli telsizleri yanımıza almıyoruz anlamıyorum. Cümlenin çoğul bittiğine bakmayın tabi ki hatalı kişi olarak bu soruyu yalnızca kendime soruyorum.

İlk beş kilometre gerimizde kaldığında yürüyüşün orman yolunda geçen en vasat bölümünü de bitirmiş oluyoruz. 1600 lü rakımlarda önümüzdeki tepenin eteklerinde adımladıkça doğuya yönelen çok az kullanılmış, ham orman yolundan ayrılarak Ahmet Şahinöz hocanın mihmandarlığında güney-batı yönünde yükselen çılga'ya giriyoruz. Cılga devamında suyunu alttan akıtan bir dere olarak yükselmeye devam ediyor. Rotanın 1,5 kilometrelik bu bölümünde dev taze eğrelti oltlarının arasında görebileceğimiz en nefis yeşilin hakim olduğu metrelerce yükseklikteki yaşlı köknar ağaçlarının karanlığında çevremizi doya doya seyretme amacıyla dura kalka ilerliyoruz. Ne kadar çırpınsak da hem adam boyu eğreltilerle kaplı minik vadi hem de ara ara küçük çaplı obruklar yapan dere varyasyonlarının sonu geliyor, devamı batı yönünde uzanan, Pelitcik yaylasına ulaşan orman yoluna giriyoruz. Yol ormandan çıkmaya başlayınca yaylaya varmadan güneyimizdeki sis kaplı yarı açık alana yöneliyoruz. Çeşme başında kısa bir nefeslenme molasının ardından sürekli ve ara ara hızlı hareket eden bu yüzden de bir dağılan bir toplanan sisin bizi de içine aldığı açık alanda yükselmeye başlıyoruz. Pelitçik yaylasından Saçcılar yaylasına giden orman yolunu bulduktan sonra zirvesine 150 metre kalmış tepenin kuzey eteklerinde doğusuna doğru yan yan uzanan yolda, yeryer gelip giden sisin içinde yürümeye devam ediyoruz. Tabi o sisin ormanda nasıl görüntüler verdiğini anlatmaya kalkışırsam bu yazı uzar da uzar. Sonra işin içine edebiyat karışır. Bunu hiç birimiz istemeyiz. Siz aşağıdaki linkte bulunan fotoğraflardan o mıntıkayı bulun işin o bölümünü fotoğraflardan kendiniz yorumlayın.

Ormandan sıyrılıp rotamızın en yüksek noktasına ulaştığımızda sisin enyoğun olduğu anlarından birisindeyiz. Yavaş yavaş dağılırken 5 metre sağımızda bataklık havasinde zayıf bir göl var. Belli belirsiz traktör izinde yürüyerek Saçcılar yaylasına iniyoruz. Günün üzun malosını orada vereceğiz. Saatlerimiz 13.15'i gösteriyor. Sis yine yoğunlaşıyor, hepimiz birlikte, birbirimizi görüş mesafesindeyiz. Sis dağıldığında çok büyük bir açık alanda ve yüksekde oludumuzu farkediyoruz. Önümüzde koca ve derin bir vadi var. Vadinin güney batısında gökgürlüyor. Nallıhan - Seben tarafları. Zaten bulutla kaplı o bölge. Bir yola iniyoruz. Sis yine geliyor ve görüş mesafesi 10 metreye düyüyor. Yoldan önce batı yönünde devam ediyoruz. Saçlık yaylasının bulunduğumuz noktanın batısında olduğunu düşünüyorum. Bu yolculuğumuz bir kilometre sürüyor. Ercan telefonundaki rota bilgisini değerlendirirken yayladan uzaklaştığımızı farkediyor. Uyarıyor. " Yayla doğuda. Biz ters yöne gidiyoruz. " hatta güney doğuda. Geri dönüyoruz. Aynı noktaya gelidğimizde bu sefer yoldan çıkıp güney yönünde önümüzdeki araziye doğaçlama giriyoruz. Tahmini hareket ediyoruz. Sis yine açılır diye ümit ederek.. açılıyor da. Reha uyarıyor. Onun telefonunda da rota bilgisi var. " Yayla solda olmalı.. " diyor. Bulunduğumuz noktaya göre doğuyu hatta biraz biraz kuzey doğuyu kastederek. Yani hiza olarak geçmişiz. Yine zayıf bir traktör yoluna denk geliyoruz. Artık o yoldan doğu yönünde yürümeye karar veriyoruz. Yağan yağmurun doldurduğu üst taraftaki minik gölcüklerden akan suların tahrip ettiği yolda çamur renkli göller var. Kenarından sıyırarak, içinden geçerek on dakika daha yürüyoruz ve 100 metre solumuzda, yukarıda Saçcılar yaylası evleri hafif hafif dağılan sisin arasında hayalet kasaba gibi ortaya çıkmaya başlıyor. Yaylada 40-45 dakikaya yakın yemek molası veriyoruz. Gurup müthiş yürüyor. Bu nedenle molada kaybettiğimiz zamanı çok çok fazlasıyla yürürken kazanıyoruz.

Mola sonrasında rotamızın ikinci bölümüne başlıyoruz. Yayladan ayrılmamızın üzerinden 10 dakika geçmeden yağmur hafif hafif düşmeye başlıyor. Orman yolunda bir müddet yürüdükten sonra bizi Cepni yaylasına götürecek başka bir yola orman içinde güney-doğu yönünde 2 kilometrelik bir doğaçlama geçiş yapıyoruz. Yağmur etkisini artırmaya başlıyor, yağmurluklarımızı kuşanıyoruz.

Cepni yaylasına geldiğimizde görmek ve fotoğrafını çekmek üzere yaylanın 250 metre güneyinde aşağısındaki göle gidiyoruz. Göle indiğimizde hafif hafif yağan yağmur şiddetini arttırıyor, arttırıyor ve arttırıyor. Toparlanıyor, yaylaya dönüyor ve yaylanın içinden geçerek önce Sebenardı asfaltına ulaşan oradan da Avdan yaylasına devam eden yola çıkıyoruz. Yağmur şiddetli sağanağa dönüyor. On dakika yağar ve geçer diye düşünüyoruz fakat şiddet artıyor. Çok yakınımızda şimşek çakıyor, şiddetli gök gürlüyor. Yolda yağmurun hızına orantılı olarak bizim hızımız da artıyor. Yer yer su birikintileri ile karşılaşıyoruz. Ya içinden geçiyoruz, zira kimimizin botları doldu, ya da çevresinden, altından, üsünden dolaşıyoruz. Avdan yaylasındayız, iki saat oldu, yağmur halen son sürat yağıyor. Uzun pançosu ve tozlukları olanlar yağmurdan çok fazla olumsuz etkilenmiyorlar. Yağmurlukla yürüyenler ıslaklıkta üçüncü boyutu yaşıyorlar. Avdan yaylasından yine orman yolunu takip ederek çampınar yaylasına ulaşıyoruz. Yaylalı hanımlardan birisi biraz biraz hafifleyen yağmurda dışarı fırlıyor çay ikram etmek istiyor. Teklif çok güzel, fakat vakit az, bu yüzden ayak üstü sohbeti tercih ediyoruz. Yaylacı hanımın eşi ormandan elinde içinde koyu kestane renkli koca bir mantar olan poşet torba ile geliyor. "Filanca mantarı.. et lezzetinde... nefis bir mantar.." olarak tarif ediyor. Yağmur yeniden şiddetleniyor. Vedalaşıp Sultanbey yaylasına ve gölüne doğru yine orman içinde kıvrılan yola düşüyoruz. Yaylada sis var. Yaylalılarla merhabalaşıyor ortasından geçen yolda bir kilometre kadar yürüyoruz. Sonra yol ikiye ayrılıyor. Birisi güney'e, öteki doğuya devam ediyor. Doğuya giden yol 2 kilometre sonra Bolu-Kıbrıscık asfaltıyla buluşuyor. Biz güney'e dönüyoruz. Göl yaylanın güneyinde, yolumuz yanından geçerek güney batıya, gölden çıkan suların oluşturduğu dereyi takip ederek ormanın derinliklerinde başka yollarla birleşiyor. Göl ve çevresindeki sis görüş mesafesini 20 metrenin altına düşürüyor. Gölü arkamızda bırakıp, dereye komşu yolda yürümeye başladıktan 10 dakika sonra yağmur yine saganak şeklinde yağmaya başlıyor. Fotoğra molası bile vermiyor yürümeye devam ediyoruz. Güzel bir vadi iniyoruz. Geniş, açık alana geldiğinde önümüzü sert zeminli başka bir yayla yolu kesiyor. Yoldan doğu yönünde yükseliyor sonra ilk sağdaki belli belirsiz, zayıf, başka bir orman yoluna giriyoruz. Bu yolda ayrılmadan yarım saat daha yürüdükten sonra kaçınılmaz son olan Bolu-Kıbrıscık asfaltına çıkıyoruz. Yağmur halen sağanak olarak devam ediyor. Yolculuğumuzun son bölümünde bir kilometre kadar asfalt yolda Kıbrıscık-Seben yönünde yürüdükten sonra yolun hemen solundaki Karacasu yaylasına ormandan kestirme iniş yaptık. Münibüsümüz yaylanın girişinde ve sıcak çayımız hazır. Ve fakat öğlen molasında itibaren yaklaşık 4 saat süren ikinci bölümde hiç durmadan yağan yağmurda hepimizin ilk hedefi önce kuru giysiler giymek. Çay sonra.

08.06.2014. Ergün Erdem